Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ay başındaki Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi’nden Türkiye-AB ilişkilerine yönelik olumlu eylemlere yol açacak sonuçlar çıkmadığını bildirdi.
Bakan Çavuşoğlu, İtalyan haber ajansı Nova’ya iki ülke ilişkileri, bölgesel ve uluslararası gelişmeler konularında demeç verdi.
Çavuşoğlu, Doğu Akdeniz’e ilişkin Türkiye’nin tezlerini aktarırken, “Yunan ve Kıbrıslı Rumların deniz sınırlarına ilişkin iddiaları aşırı ve uluslararası hukuka aykırıdır. Bununla birlikte, Doğu Akdeniz’deki Türk deniz yetki alanları uluslararası hukuka uygundur. Bölgedeki ihtilaflı iddialarda adil bir çözüme ulaşılması politikamızın temel direğidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan başlamak üzere Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeleri diyaloğa ve iş birliğine davet etmesinin nedeni de tam olarak budur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doğu Akdeniz konulu bir uluslararası konferans düzenlenmesi önerisinin ilgili taraflarca ciddi şekilde dikkate alınmasını beğeniyle karşılıyoruz. Bu konferansın kapsayıcı olması ve Kıbrıslı Türkler dahil meseleye dahil tüm tarafları kapsamına alması gerekir.” ifadelerini kullandı.
Yunanistan’ın atacağı adımın önemine işaret eden Çavuşoğlu, “Yunanistan anlamlı bir diyalog sürecine girdiğinde bölgedeki meselelerin hepsinin çözümü yönünde hayati önem taşıyan bir adım atılmasını içtenlikle umuyoruz.” dedi.
Mevlüt Çavuşoğlu, İtalya’nın rolüne ilişkin olarak da “İtalya’yı güçlü bir NATO müttefiki ve bölgesel meseleler söz konusu olduğunda dengeli bir partner olarak kabul ediyoruz ve çabalarını ve katkısını çok takdir ediyoruz. İtalya ile diyaloğumuz ve yapıcı yaklaşımı bu süreci kolaylaştırmaya yardımcı olabilir.” yorumunu yaptı.
Enerjinin bir iş birliği alanı olduğunu ifade eden Çavuşoğlu, “Bu alanda diyaloğa her zaman sıcak bakıyoruz. Bölgemizde Türkiye’yi dışarıda bırakacak her türlü girişim başarısızlıkla sonuçlanmaya adaydır. Türkiye en gelişmiş gaz ve elektrik piyasası, bölgedeki en büyük pazardır. Bu gerçekleri görmezden gelerek Doğu Akdeniz’de fonksiyonel ve verimli bir mekanizma oluşturmak mümkün değildir. Doğu Akdeniz Gaz Forumu başarısızlığa aday bu yaklaşımın açık bir örneğidir.” değerlendirmesini yaptı.
Hidrokarbon rezervleri bulmakla bunları pazarlamanın birbirinden ayrı iki mesele olduğunu aktaran Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
“Bazı sorular bir cevap bulmalıdır. EastMed projesi ekonomik ya da teknik anlamda gerçekleştirilebilir nitelikte değildir. Büyük ölçüde açık denizde olmak üzere bin 900 kilometre uzunluğunda bir gaz boru hattı olduğu tahmin ediliyor. Bu da onu açık denizdeki en uzun ve en derin gaz boru hatlarından birisi haline getiriyor. Tahmini maliyet ise 10 ya da 15 milyar avro arasında. Bu gerçeklerin ışığında sanırım Doğu Akdeniz’de gaz yerel bir kaynak olarak kalacaktır çünkü fiyatı rekabetçi değildir. Bu esnada Türkiye, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları açısından başlıca destinasyon olmaya devam etmektedir.”
“Türkiye, Azerbaycan’a mümkün olan her şekilde yardım etmeye hazır”
Dağlık Karabağ’da tırmanan gerginliğe ilişkin Çavuşoğlu, “Türkiye’nin Güney Kafkasya için vizyonu tüm ülkeler arasında karşılıklı olarak avantajlı iş birliği ilişkileri ve bu şekilde bölgede barış ve refahı teşvik etmeyi öngörmektedir. Ermenistan maalesef bölgede barış ve istikrarın önündeki başlıca engel olmaya devam etmektedir.” dedi.
BMGK’da 4 karar, AGİT kararları var
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da işgal edilen topraklardan bir an önce çekilmesine yönelik 4 kararı olduğunu anımsatan Çavuşoğlu, “Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) aynı etkiye sahip kararları da Ermenistan tarafından bir kenara atılmıştır.” ifadesini kullandı.
AGİT’in Minsk sürecinin de 30 yıldır bu konuda elle tutulur ilerleme kaydedemediğini dile getiren Çavuşoğlu, “Uzlaşmaz politikalarıyla Ermenistan bu kördüğüm halinden istifade etti. Hiçbir kararı uygulamamak Ermenistan’ı ödüllendiriyor çünkü bu durum işgale devam etmesine imkan veriyor. İhtilafa uygulanabilecek tek çözüm Silahlı Kuvvetlerin işgal altındaki Azerbaycan topraklarından uluslararası hukukla uyum içinde geri çekilmesi aracılığıyla mümkündür.” ifadelerini kullandı.
Ermenistan ile Azerbaycan’a aynı düzeyde muamele edemeyeceklerinin vurgulayan Dışişleri Bakanı, şunları kaydetti:
“Çünkü birincisi işgalci, ikincisi ise işgal halindeki taraftır. Uluslararası toplumun ‘kurban’ ile ‘saldırgan’ arasında bir ayrım yapmasının vakti gelmiştir. Husumete derhal son verilmesi yönündeki alışılagelmiş çağrılar yetersizdir. Basit bir ateşkesten daha fazlasına ihtiyacımız var. Ermenistan’a yayılmacılığını terk etmesi yönünde açık bir davet olmalıdır. Nitekim bugüne dek Ermenistan da bazı illerimizi ‘Batı Ermenistan’ olarak anmaya devam ederek, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ilişkin çelişkili olmaya devam etmiştir. Revizyonist bu söylem Ermenistan’ın ulusal belgelerinde de mevcuttur.”
“Kimliklerini Türkiye karşıtlığı üzerine kurmaktadırlar”
Ermeni diasporasının kendi kimliklerini Türkiye karşıtlığı üzerine kurduğunu dile getiren Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
“Her fırsatta bunun üzerinden baskı yapmaları üzücüdür. Son zamanlarda Ermeni siyasetçileri ve kurumlarının yayımladığı sahte haberler ve çarpıtma girişimleri de bundan muaf değildir. Türk ve Azerbaycanlı yetkililer bunları güçlü bir şekilde geri çevirdi. Gerçeklerle kanıtlanmayan, tarihin çarpıtılmış bir algısından beslenen bu düşmanca yaklaşım, Türkiye ile barışçıl ilişkilere karşı koyan ve genç nesilleri zehirlemeye devam eden tarafları güçlendirmektedir. Şayet Ermenistan, Azerbaycan da dahil bölge barışı için sorumlu ve yapıcı bir partner olmayı seçecek olursa bundan kazanacağı çok şey olabilir. Türkiye, Azerbaycan’ı destekliyor çünkü hem manevi hem de hukuki açıdan avantajlı bir konumdadır. Azerbaycan’ın bu ihtilafta yasal açıdan zarar gören taraf olduğu açıktır. Partnerlerimiz bunu biliyorlar ancak buna göre davranamıyorlar.”
Libya meselesi
İtalya ve Türkiye’nin Libya meselesindeki duruşları ve ortak yanları olup olmadığı suali yönetilen Bakan Çavuşoğlu, “İtalya, Libya krizinin ciddiyetini anlayan ve deneyimleyen başlıca Avrupalı aktörlerden. Libya meselesinin çözümünde Roma’yı yakın ve dengeli bir ortak olarak görüyoruz.” dedi.
İtalyan mevkidaşı Di Maio ile sık sık görüştüklerini dile getiren Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
“Ülkelerimiz arasında verimli diyalog söz konusu. Dostum Di Maio ile sık sık görüş alışverişinde bulunup, son gelişmeleri ele alıyoruz. Ayrıca biz İtalya ile Berlin Konferansı’nda kurulan güvenlik çalışma grubuna birlikte başkanlık ediyoruz. Türkiye de İtalya da Libya’da sürdürülebilir, kalıcı meşru bir siyasi çözüm için Berlin Konferansı sonuçlarını hayata geçirmek için çalışıyor. Tabii ki Libya’da ülkenin yeniden inşasından yasadışı göç akınlarıyla mücadeleye, Akdeniz’de istikrar gibi ortak çıkarlara sahibiz.”
Libya’da Başbakan Fayiz es-Serrac’ın ekim sonundaki istifa niyetini açıklaması sonrasında Türkiye’nin bu ülkenin siyasi geleceğine ilişkin beklentileri sorulan Çavuşoğlu, “Başbakan Serrac’ın ekim ayı sonuna kadar istifa etme ve görevlerini Siyasi Diyalog Forumu tarafından belirlenecek yürütme organına devretme niyetini açıklaması, bir kez daha Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin siyasi çözüme yönelik taahhüdünü göstermektedir. Umuyoruz ki doğudaki taraf, bu fırsatı maksimalist taleplerle bozmasın.” dedi.
Libya’da son üç aydır ciddi tartışma yaşanmadığına dikkati çeken Dışişleri Bakanı, “Bu, Bouznika ve Montrö’deki siyasi istişareler için bir fırsat penceresi sağladı. Bu görüşmelerden yola çıkarak, BM Libya Misyonu (UNSMIL), Berlin Konferansı’nın sonuçlarına göre siyasi sürecin mekanizması olarak kapsayıcı Libya Siyasi Diyalog Forumu’nu yeniden başlatmayı planlıyor. Bu süreci destekliyoruz.” yorumunu yaptı.
Rusya ile bu konuda istişarelerde bulunduklarını da anlatan Çavuşoğlu, 5+5 ortak askeri komisyonu çerçevesinde görüşmeleri kolaylaştırmak için nasıl önemli katkılarda bulunabilecekleri üzerinde çalıştıklarını belirtirken, “Ancak, Halife Hafter ve diğer bazı unsurların Sirte ve Cufra ekseni ile ötesinde, doğuya doğru yoğun askeri konsolidasyonu sürüyor.” dedi.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) darbeci general Hafter’i uzun süredir desteklediğine işaret eden Çavuşoğlu, “Sahadaki filli ateşkes ve siyasi süreçteki ilerlemelere rağmen BAE, paralı askerleri finanse etmeye ve piyonlarına askeri ekipman göndermeye devam ettiğini biliyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Konsey beklenen sonuçları vermedi”
Türkiye-AB ilişkilerinde, AB’nin yaptırım uygulama olasılığı ve buna Ankara’nın mütekabiliyet ilkesini uygulama ihtimaline ilişkin soruya Çavuşoğlu, “Biz, bu AB Konseyi’nin Türkiye-AB diyaloğunda olumlu eylemlere yol açmasını umuyorduk. Ancak, Konsey beklenen sonuçları vermedi. Objektif olmaktan uzaktılar ve ihmalleri vardı. Birlik içi dayanışmayı, uluslararası hukuk ve eşitliğin önüne koymak için projelenmiş gibiydiler. Haliyle AB, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar tarafından yeniden rehin alındı.” yanıtını verdi.
“Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar adanın ortak sahipleridir”
Kıbrıslı Rumlar’ın muhatabının Kıbrıs Türkler’i olduğunu vurgulayan Bakan Çavuşoğlu, “Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar adanın ortak sahipleridir. Kıbrıslı Rumların, meşru muadili Kıbrıslı Türkler’dir. Bu gerçeği görmezden gelmek kabul edilemez. Biz, iki taraf için de hidrokarbon kaynaklarından adil ve yeterli gelir dağılımını savunduk. Bundan sonraki adımlar, bu gerçeği dikkate almalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin ABD seçimlerine bakışı
ABD’de gelecek ay yapılacak başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın seçilmemesi durumunda Türkiye için neler değişebileceği sorulan Mevlüt Çavuşoğlu, “ABD’deki seçimler, ülkenin sosyal karışıklık ve siyasi kutuplaşma döneminden geçtiği bir sırada yapılacak. Biz karşıt gruplar arasındaki şiddetten, can kaybından endişe duyuyoruz. Seçimlerin barışçıl bir ortamda yapılmasını diliyoruz.” dedi.
Çavuşoğlu, anketlerde Demokrat Parti adayı Joe Biden önde gibi gözükse de henüz anlamlı bir tahmin için erken olduğunu belirterek, “Önceki seçimlerde olduğu gibi önemli olan son 100 metredir. Her halükarda bir sonraki başkanı seçecek olan Amerikan halkıdır ve biz ona tamamen saygı duyacağız.” diye konuştu.
Çavuşoğlu şunları kaydetti:
“İlişkilerimiz hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Parti yönetimleri altında on yıllar boyunca gelişmeye devam etti. Bu nedenle Türkiye kazananın kim olduğundan bağımsız olarak ABD ile yapıcı şekilde ilişki kurmaya devam edecektir. Önceliğimiz her alanda ilişkilerimizin geliştirilmesi ve farklı görüşlere sahip olduğumu konuları da diyalog ve diplomasi yoluyla çözülmesi olacaktır.”